İnsan yaşadığı toplumun bir üyesidir. Toplum içinde insanın hakları olduğu gibi, yerine getirmesi gereken vatandaşlık görev ve sorumlulukları da vardır. Bu görev ve sorumluluklar vatandaşların mutlu ve düzenli bir yaşam sürmeleri içindir. Vatandaşlardan beklenen, bu görev ve sorumluluklarını yerine getirmelidirler.
VATANDAŞLIK GÖREVLERİ: Oy Kullanma, Vergi Vermek, Kanun Ve Kurallara Saygılı Olmak, Askerlik Yapmak
Seçme ve seçilme hakkı, bize cumhuriyet yönetimiyle kazandırılmıştır. Bu hakkımızı kullanarak yönetime görev almak için aday oluruz veya aday olanlar için oy kullanırız.
H-DEĞERLERİMİZİ TANIYALIM, ZENGİNLEŞTİRELİM
MİLLİ BİRLİK VE DAYANIŞMA
Ülkede yaşayan her yurttaş, Türkiye Cumhuriyeti ‘nin bir vatandaşıdır. Birlikte yaşadığı insanlarla sorumluluğu vardır. Bu sorumluluğu yerine getirmek, bilinçli vatandaşın yapabileceği erdemli bir davranıştır.
Vatandaş, ödediği vergilerle yapılan okul, hastane, yol, baraj, fabrika gibi tesislerden kendisinin ve tüm milletinin yararlanacağı bilincindedir.
Ülkeyi sevmek, özveri duygusuyla birlikte yüce bir görevdir. Ülkesini seven insanlar sorumluluklarını yerine getirirler. Sorumluluk ve yükümlülüklerin yerine getirildiği bir toplumda huzur ve adalet vardır.
Kültürel değerlerimizi benimseyip geliştirdiğimizde, insanları sevdiğimizde vatandaş olma bilincimiz gelişir. Düğünler, bayramlar, diğer önemli günler insanların bir arada kutlaması ile anlam kazanır. Böylece ortak bir duygu paylaşılmış olur.
Vatan, bir milletin en önemli varlığıdır. Uzun yıllar aynı topraklar üzerinde yaşayan insanlar o yerleri vatan etmişlerdir.
Milletin devamlılığı, vatandaşların millet sevgisi etrafında bütünleşmesi ile mümkündür.
Vatandaşlar dayanışma hâlinde düzenli bir yaşamı sürdürürler. Bu bakımdan gelecek kuşaklara millet sevgisi verilmelidir.
Devlet de milletin dayanışması, birlik ve beraberliği ile vardır.Türk Milleti Kurtuluş Savaşı ‘nda milli birlik ve beraberliğin en güzel örneğini vermiştir. Bu milli dayanışma Türk Milletine bağımsızlığı kazandırmıştır.
Milletimizin tarih boyunca yaşattığı milli değerleri vardır. Bunlar: kurallara uymak, çalışkan olmak, dürüst olmak, büyüklerimizi saymak, küçüklerimizi sevmek, hoşgörülü olmak, barışçıl olmak, inançlara, geleneklere saygılı olmaktır. Bunları benimseyip yaşatmak herkesin görevidir.
ATATÜRK VE VATANDAŞLIK
Türkiye Cumhuriyeti ‘ ni korumak ve sonsuza kadar sürdürmek ülke gençlerinin görevidir. Bu görev, Atatürk tarafından verilmiştir. Ülke gençleri ve yüce millet, Cumhuriyete büyük bir sevgi ve inançla bağlıdırlar
1924 Anayasası’nda;
Cumhuriyet vatandaşı için bir kimlik tanımlaması yapılıyor; Cumhuriyete hukuki olarak bağlı olan vatandaşların tamamına Türk sıfatı ve kimliği kazandırılıyordu. Bir başka ifade ile devlete hukuki olarak bağlı olanlar, soy vurgusu yapılmaksızın Türk kimliğinde birleştiriliyordu.
Onuncu maddeden itibaren vatandaşlığa ait can, mal, düşünme, yazma, cemiyet kurma, eğitim, haberleşme, seçme ve seçilme gibi temel haklar sağlanırken, vergi gibi vazifeler, hürriyetin sınırları belirleniyordu. Zaman içerisinde erkeklere verilen seçme ve seçilme hakları kadınlara da kazandırılıyor, bu çerçevede anayasada gerekli değişiklikler yapılıyordu.
Soyadı Kanunu:21 Haziran 1934 tarihli kanuna göre her vatandaş, öz adından başka soyadını taşımaya mecburdur. İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanarak 26 Kasım 1934’te elde edilen kanuna göre ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar kanun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar.
Bu uygulama;
– Herkesi kanun önünde eşit kılmaya,
– Hiç kimsenin lakap ve payesine güvenmemesini sağlamaya,
– Milletin fertleri arasında sınıf ve üstünlük düşüncesi uyandırarak milletin asil ruhunu incitecek vasıfların kaldırılmasına
İlişkin sosyal inkılabın zarureti olarak görülmüştür.
Kılık Kıyafet İnkılabı: Kıyafet inkılabıyla vatandaşların dış görünüşünde birlik sağlanması, çağın yakalanması ve dini bir nitelik taşımayan laik bir görüntünün yaratılması hedeflenmiştir. Vatandaşlar önce eğitim kurumlarında zihnen, daha sonra giyim kuşam değişikliği ile şeklen değiştirilecektir. Böylece Cumhuriyetin medeni vatandaş modeli tamamlanmış olacaktır.
ÜSTÜN DEĞERLER
– İnsanların var oldukları sürece yaşattıkları değerler vardır. Toplumsal birlikteliği sağlayan bu değerler dil, din, tarih, ahlaki, insani ve kültürel değerlerdir. Bu değerleri koruma ve geliştirme birlik ve beraberliği güçlendirmede önemli rol oynar.
– İnsanlar sevdikleri değerler uğruna bir çok zorluğu yenmeyi göze alır. Çünkü söz konusu değerler yüce değerlerdir; bunları korumak ve yüceltmek erdemdir. Atalarımızın bizlere emanet bıraktığı yüce değerleri korumak da tarihi sorumluluğumuzdur.
– Bir milleti millet yapan temel değerlerin başında milli ve manevi değerler gelmektedir. Vatan, bayrak, kültür, dil, din, marş vb. unsurlar milli değerlerimizdir ve hayatımızın vazgeçilmezlerindendir.
Din: İnananları birbirine bağlayan manevi unsurlardan biridir. Din, inananları kardeş olarak tanımlar.
Bayrak: Ay yıldızlı al bayrağımızın bizim için anlamı vardır. Bayrağımızdaki renklerden kırmızı, atalarımızın kanlarını, beyaz ise dürüstlük ve temizliği simgeler.
Her toplumun sahip olduğu ve topluma millet olma özelliği katan değerler vardır. Bunlar; bilgi, sanat, tarih, dil, din, ahlak, örf ve adetler gibi unsurlardır. İnsanları kaynaştıran, yakınlaştıran, ilişkileri sağlam bir zemine oturtan bu değerler toplumun birlik ve beraberliğine katkı sağlar.
Söz konusu değerleri gelecek nesillere aktarmak, korumak ve bu değerlerin sürekliliğini sağlamak varlığımızı devam ettirmek açısından gereklidir. Kültürel değerlerin korunması kadar geliştirilmesi de önemlidir. Değişen dünya şartlarına ve ihtiyaçlara göre var olan kültüre yeni değerlerin ilave edilmesiyle kültürel zenginlik sağlanmalıdır.
Bu konuda bireye, aileye, devlete sivil toplum kuruluşlarına ve medyaya büyük sorumluluk düşmektedir. Çocuklara ve gençlere yaşadığı toplumun kültürel değerlerini tanıtmak, sevdirmek ve kabullenmelerini sağlamak önemlidir. Aileler çocuklarını yetiştirirken okulla iş birliği içinde olmalıdır. Medya; kültürel değerlerimizi tanıtıcı, özendirici programlara ağırlık vermelidir. Kültürel değerleri tanıtma konusunda sempozyumlar, konferanslar, sergiler vb. düzenlenmelidir. Her şehirde tarih ve kültür araştırmaları merkezleri kurulmalıdır. Tarihi eserlerimiz korunmalı ve tanıtılmalıdır.
Millet olmanın temel şartlarından biri, milleti meydana getiren bireylerin ortak bir dile sahip olmasıdır.
Dilimizi doğru ve etkili kullanmanın önündeki en büyük engel yabancı sözcüklerin çok kullanılmasıdır. Bunun için konuşma ve yazı dilinde yabancı sözcükler yerine Türkçe sözcüklerin kullanılmasına önem verilmelidir.
Kültürel değerleri koruma ve geliştirme sorumluluklarımıza ait daha pek çok örnek verilebilir. Önemli olan birey, kurum ve kuruluşların bu sorumluklara karşı duyarlılığı ve bunları yerine getirme konusundaki istek ve çabalarıdır.
Toplum olarak ortak değerlerde birleşmek, birlikte hareket etmek, dayanışma içinde olmak ülkemizin birlik ve beraberliğine katkı sağlar. Dayanışma sayesinde ortak sorunlar el ele verilerek kolayca çözülür. Kaliteli bir toplum yaşamının sağlanması ve ülkemizin gelişmesi için dayanışma önemlidir.
I-YARINLAR İÇİN BİRLİKTE KORUYALIM
KAMU MALI – ORTAK YAŞAM ALANI
Kamu malı özel mülkiyete konu olmayan ve doğrudan doğruya kamunun (halkın) yararlanmasına ayrılan mallardır. Belediye otobüsleri, okul binası ve eşyaları, sokak lambaları, telefon kulübeleri vb. kamu malına örnektir.
Spor salonları, parklar, hastaneler, plajlar, piknik alanları, ormanlar vb. ise gün içerisinde bir çok kişinin ziyaret ettiği, yararlandığı toplu yaşam alanlarıdır.
Kamu mallarından ve ortak yaşam alanlarından herkesin yararlanma hakkı vardır. Bu mallar ve alanlar toplumun tüm kesimlerine hizmet verir.
Bu mal ve hizmetler halktan toplanan vergilerle veya bağışlarla tedarik edilir ve devlet malı olarak da adlandırılır. Okulda kullandığımız eşyalar da devlet malıdır; okul da ortak yaşam alanıdır.
Bu mallar, onları kullanan kişilere emanet edilmiştir. Emaneti korumak da insanlık görevidir, bir erdemdir. Bunların tümünün kolluk kuvvetleriyle denetlenmesi olanaksızdır. Gerek kamuya ait okul, hastane gibi yerlerdeki eşya, araç ve gereçlerin kullanımında, gerekse orman, park, deniz, gibi doğal kaynakların kullanımında oldukça ölçülü ve titiz davranmalıyız.
Okulumuzda ders araç ve gereçlerine okulun iç ve dış temizliğine, su ve enerji tasarrufuna gösterdiğimiz özeni, okul dışındaki tüm kamu mallarına ve ortak yaşam alanlarına da göstermeliyiz.
Bu özen vatandaş olarak bizde bir bilincin geliştirdiğini ve yerleştiğini gösterir. Bu bilincin oluşmasında, yerleşmesinde eğitim önemli rol oynar.
“Bilinçli insan ortak yaşam alanlarından herkesin yararlanma hakkı olduğunu bilir, buraların kirletilmesine karşı duyarsız kalmaz.”
“Kamu mallarının üzerinde özel mallara göre daha sıkı bir ceza koruması vardır. Örneğin, Türk Ceza Kanunu’nda hırsızlık, bir yıldan üç yıla kadar, hapis cezasını gerektirirken, nitelikli hırsızlık başlığı altında düzenlenen kamu malı ya da kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir mal hakkında hırsızlık iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası gerektirmektedir. Aynı şekilde Türk Ceza Kanunu, özel bir kişinin malına zarar verme suçunu dört aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırırken, kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiş veya kamunun yararlanmasına ayrılmış yer, bina, tesis veya diğer eşya hakkında işlenen mala zarar verme suçunun bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırmaktadır.”
“Okulda demirbaş olarak kullanılan mallar demirbaş defterine kayıtlıdır. Bu şekilde eşyaların özenli kullanılması ve ilgililerin sorumluluk taşıması amaçlanmaktadır. Ayrıca eşyaları kullananların zarar vermesinin önüne geçilmesi, onları koruması da amaçlanmaktadır. Bunun yanında elektrik, su, yakıt, kâğıt gibi tüketim mallarının kullanımında tutumlu olunması, israf etmekten kaçınılması gerekmektedir.”
“Okulumuz bizim ortak yaşam alanlarımızdır. Okulumuzu temiz tutarak kendimize temiz bir çevre oluşturuyoruz. Herkese, temiz bir çevre oluşturmak için çağrıda bulunuyoruz.”
İ-MUTLU BİR YAŞAM İÇİN
Devlet, bir sınıf veya kesimin değil, tüm vatandaşların refah ve mutluluğunu sağlayacak sosyal politikalar yürütülmelidir. Yoksullara, bakıma muhtaç yaşlılara ve çocuklara, işsizlere terk edilmemişlik ve kimsesizlik duygusu yaşatmamayı hedeflemelidir.
Devletin zor durumdaki vatandaşların sorunlarıyla ilgilenmesi onların toplumda hak ettikleri yeri almalarında tek başına yeterli görülmez. Gönüllü kuruluşların ve yurttaşların katkıları ile söz konusu vatandaşlara daha iyi yaşama koşulları sağlanabilir.
Yaşlıların, kimsesizlerin, engellilerin sorunlarına sahip çıkmak insanlık ve yurttaşlık görevidir. Onun için toplumda bu bilincin yerleşmesi önemlidir.
“Bir toplumun gelişmişlik düzeyi, engellilere sunulan imkan ve hizmetlerle doğru orantılıdır.”
GEÇMİŞE SAYGI, GELECEĞE KATKI
Yaşlılarımız dün ile bugün arasında köprü kuran, kültürümüzü ve değerlerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan en değerli varlıklarımızdır. Yaşlılar saygıya, sevgiye, hürmete layık kimselerdir. Onlara saygı bir millet borcudur. Yaşlı bireylerin toplumla bütünleşmesi, daha aktif olması ve yaşama bağlı kılınmaları için kendilerine minnet borcunun ödenmesi gerekir.
Bir ömrün büyük bir kısmını topluma ve ülkeye hizmetle geçirmiş insanların, yaşlandıkları ve bakıma muhtaç oldukları dönemde ömürlerinin sonuna kadar insan onuruna yakışır bir şekilde bakım talep etme hakları vardır. Ailelerinden ve çocuklarından bu hizmeti çeşitli nedenlerle alamayanlara bu hizmet imkanlar ölçüsünde devletimiz tarafından verilmektedir.
Ülkemizde her yıl 18 -24 Mart tarihleri arası “Yaşlılara Saygı Haftası ” olarak kutlanmaktadır.
ENGELLERİ BİRLİKTE AŞALIM
Engelli: Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmiş kişidir. Engelliler toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan kişilerdir. Korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık kişiler ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyarlar. Engelli kişi normal sayılabilecek bir insana göre bir işi yapabilme yeteneğini kaybetmiş veya kısıtlanmıştır.
Bir toplumda engellilerin varlığı, onların toplumla bütünleşme gereksinimini ve sorununu ortaya çıkarmaktadır.
Engellilerin topluma bütünleşme yönünde yoğun sorunlar içinde yaşadıkları bilinmektedir. Bu sorunlar, engelli bireylerin içinde yaşadıkları topluma bir bütünlük içinde yaşmalarını güçleştirme, onların kendilerini mutsuz hissetmelerine neden olmaktadır. Bu da temel bir insan hakkı olan bireyin kendisini gerçekleştirme hakkını ortadan kaldıran düşük yaşama kalitesi demektir.
•Bireyin fiziksel işlevlerindeki bozukluk ve bunların hareket yeteneğine yarattığı eksiklik ve güçlük onu toplumun diğer bireylerinden farklı kılar. Bu farklılık engellilerin yaşadığı ayrımcıların da asıl nedenidir. Bilindiği gibi her türlü ayrımcılığın farklı olmak yani ‘’alışmamış özelliklere’’ sahip olmak vardır. Bireyi toplumdan uzaklaştırır. Toplumsal destek sistemlerinin yetersizliği, toplumun dışlayıcı tutum ve davranışları da engelli bireyin topluma eşit bireyler olarak katılmasını sınırlar.
•Gerekli önlemler alındığında bilinçli bir toplum yaratıldığında engellilik büyür. Büyük oranda önlenebilir. Bunun için insana her şeyin üstünde değer veren bir anlayışın toplumda benimsenip yerleştirilmesi gerekir.
•‘’Engelliler İçin Fırsat Eşitliği Konusunda Standart Kurallar’’ da engelliler topluma eşit katılımları için bazı ön koşullardan söz edilmektedir: Bunlar bilinçlendirme, tıbbi bakım, rehabilitasyonve yardım hizmetleridir. Engelliliğe neden olabilecek durumların ortaya çıkartılması değerlendirilmesi ve bunların giderilmesi konularında etkili programlar önerilmektedir. Bu programlar yoluyla engelliliğe neden olan etkenlerden korunmak, bu etkenleri azaltmak ya da yok etmek olanaklı olabilecektir. Söz konusu programlara engellilerin, ailelerin ve ilgili kuruluşların katılımı büyük önem taşımaktadır.
KİMSESİZ ÇOCUKLAR
Toplumda ilgi ve yardım bekleyen bir kesim daha vardır ki, bunlar kimsesizler ile sokak çocuklarıdır. Bunlar maddi desteklerin yanında ilgi, sevgi ve şefkat beklemektedirler. İnsanlar;
•Kalplerin de kimsesizler ve korunmaya muhtaç çocuklar için bir yer açarak,
•Bakım evleriyle temas kurup, orada bulunanlara manevi destek, yeri gelince maddi destek vererek,
• Çocuk evlerindeki çocuklara ‘’gönüllü aile’’ olarak,
•Gönüllü kuruluşlar ve yerel yönetim kuruluşları olarak bölgelerinde yeni çocuk evleri ve kimsesizler için bakım evleri açarak, yardımcı olabilirler.
-TOPLUMSAL SORUNLAR VE SOSYAL SORUMLULUK
İnsanların yaşamda karşılaştıkları açlık, yoksulluk, israf, işsizlik, trafik, çevre kirliliği, küresel ısınma, göç, çölleşme, kaynakların azalması, salgın hastalıklar gibi bazı sorunlar vardır ki bunlar toplumsal sorunlardır.
Bu sorunlar insan yaşamı için büyük tehditler oluşturmaktadır. Çözümü için de ulusal ya da uluslara arası boyutta çaba getirmektedir. Öyle ki toplumsal sorunların pek çoğu tüm dünyayı ilgilendirmektedir.
Toplumsal sorunların çözümünde kişilere düşen öncelikle bu tür sorunlara karşı duyarlı olmaktır. Duyarlılık oluştuktan sonra, etkin çözüm arayışlarında etkin rol almaktır.
AÇLIK – YOKSULLUK
Dünyanın pek çok bölgesinde açlık ve yoksulluk sınırlarının altında yaşayan insanlar vardır.
Yoksulluk, maddi yönden yetersiz olma, insan onuruna yaraşır bir düzeyin altında olma durumudur. Yoksul insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Yoksul ülkelerde çocukların beşte biri yaşına erişemeden ölüyor. Gelişmiş ülkelerde bu oran %1’dir. Yoksul ülkelerde 5 yaşından küçük çocukların %50’ si yetersiz beslenmektedir.
Dünya genellinde 854 milyon kişi açlık çekiyor. Kuraklık, çatışma ve anlaşmazlıklar yanı sıra artan maliyetler yüzünden açlık sorunu giderek de derinleşiyor.
Açlık ve yoksulluğu yok etmek için sadece acil ihtiyaçlarla ilgilenmek yerine, bu olguların kökeninde yatan sebeplerle yüzleşmek gerekiyor. Bunun için uluslar arası boyutta mücadele edilmesi zorunludur.
İŞSİZLİK
Çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlere işsiz denir. İnsanların gelişmelerinin ve onların korumaları önünde engel oluşturan konular arasında işsizlik ve kötü çalışma koşulları vardır.
Çalışma hakkı, sosyal ve ekonomik bir haktır. Bu hak, insan onurunu güvence altına almanın temel koşulunu sağladığı için önemlidir. Bu hak güvence altına alınmadığında diğer haklarının hayata geçirilmesi güçleşir.
İşsiz kişinin hem kendisine hem de kedine bağlı yaşayanlara uygun yaşama koşullarını sağlayamaması, beraberinde sosyal güvenlik sorunlarını ortaya çıkarır.
İşsizlik kişinin üzerinde psikolojik baskı oluşturur. Gençler arasında işsizlik şiddet, su, intihar, uyuşturucu bağımlılığı gibi sosyal sorunlara zemin hazırlar.
ÇEVRE-ÇÖLLEŞME
Hava, su ve toprak yeryüzünde hayatın devamını mümkün kılacak en önemli üç varlığımızdır. Hayati öneme sahip bu kaynaklarımızın endüstriyel atıklar, tarımda kullanılan zehirler, gübreler, genetiğiyle oynanmış ürünler, evsel atıklar ve kitsel imha silahlarının etkileriyle zarar görmesiyle ekolojik dengeler bozulmaya başlamıştır. Bu durumda doğal çevrenin korunması insanlık için önemli bir sorun oluşturulmuştur. Sonuç olarak insanlar çevrenin gelecekteki durumlarıyla ilgilenmek zorunda kalmıştır.
5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
1997’de Kyoto’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda sanayileşmiş ülkeler sera gazı emisyonlarını azaltmak üzere bazı taahhütlere bulundu.
Çölleşme: Erozyon, iklim değişikliği, ormanların tahribi, toprağın aşırı kullanımı ve yanlış sulama yöntemleri nedeniyle ortaya çıkıyor. Kıtlık, yoksulluk, sağlıksız beslenme, sel taşkınları göçlere neden olabiliyor. Çölleşme, dünyada 110 ülkeyi etkiliyor, her yıl 6 milyar hektar alan çölleşiyor.
Türkiye’de, doğal yapının bozulması, bilinçsiz riskini ortaya çıkarmaktadır. Örneğin Türkiye’nin tahıl ambarı olan Konya Ovası yeraltı sularının sulama amaçlı çekilmesiyle çölleşme tehdidi altındadır.
Çölleşme ile mücadele için erozyon kontrolü, çölleşme hakkında bilinçlenme, halkın katılımcılığı, ormanların korunması gibi çalışmalar yapılması gerekiyor.
Okullar ve sivil toplum kuruluşları genç insanların çevreyle ilgili konularda aktif olması için fırsatlar oluşturmaktadır. Gençler yaşadıkları evleri, okulları evre dostu hale getirip yerel karar alma süreçlerine katılım sağlayabiliyorlar. Mektup kampanyaları düzenleyerek kendilerini ilgilendiren konularda barışçıl gösteriler yürüterek bölgesel ve ulusal düzeyde kamuoyu tartışmalarına etkide bulunuyorlar. Greenpeace gibi uluslararası kampanya örgütler aracılığıyla bir etki oluşturmaya çalışıyor. Örneğin sokak gösterileri, bisiklet geçitleri, açık hava konserleri, okullarda makale ve poster yarışları, ağaç dikilimi, geri dönüşüm çalışmaları ve çevre temizliği çekildiği temalarla soruna duyarlılıklarını ortaya koyuyorlar.
KÜRESEL ISINMA
Fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı, toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle atmosfere verilen doğaya zararlı gazların sera etkisi yaratmasıyla dünya yüzeyinde sıcaklığın arasına küresel ısınma denir.
Küresel ısınmaya bağlı olarak kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerinde toprak kayıpları artıyor. Bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türlerde de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor.
Sera gazları güneş ve yer radyasyonunu tutarak, atmosferin ısınmasında başlıca etkendir. Dünyanın dengesini bozan bu durum karşısında en büyük görev insana düşüyor. İnsanların ölçülü tüketen, yeniden kullanan, geri dönüştüren bir yaşam tarzı geliştirmesi gerekiyor. Bu konuda herkesin duyarlı olması bekliyor.
TRAFİK
Gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm ülkelerde trafik toplumsal bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde de önemli ve çözüm bekleyen sorunların biridir.
Trafik sorunu toplumun her bireyini ilgilendirmektedir; çözümü de toplumu tüm kesimlerin ortak çabasını ve duyarlılığını gerektirmektedir.
Sorunun çözümünde, denetleme ekipleriyle birlikte basın kuruluşları, sivil topum örgütleri ve vatandaşların bilinçli ve gönüllü faaliyetlerde bulunmaları büyük önem taşımaktadır. Trafik sorunlarına duyarlı ve başkalarının haklarına saygılı bir kuşak yetişmesine katkıda bulunmak soruna en temel çözümdür.
Trafik kazalarının ve sorunlarının yaşanmaması için sürücü ve yaya olarak duyarlı, dikkatli ve sorumlu davranmalıyız; görevlilere yardımcı olmalıyız; gerek şehir içi, gerek şehirlerarası trafik akışında kurallara uymaya ve uyarılara dikkate almaya özen göstermeliyiz.
SALGIN HASTALIKLAR
Deli dana, domuz gribi, kuş gribi, AİDS gibi bulaşıcı, salgın ve tehlikeli hastalıklar insan yaşamı için tehdit oluşturmaktadır. Bu tür hastalıklar günümüz dünyasında ulusal sınırları aşmıştır. Dolayısıyla bu hastalıklarla mücadelede de uluslar arası işbirliği zorunlu hale gelmektedir.
- Kaynak İndirme Bilgileri
- Site: www.derscalisiyorum.com.tr
- Dosya İçeriği: 8.Sınıf Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimi Görev ve Sorumluluklarımız
- Dosya Boyutu/Türü: 46.8 KB/ Word
- Dosya İndirme Linki: Tıklayınız.
|